
Mutluluk Parmak İziniz Olsun
Bir düğünde tanışmıştı İpek hanım Suat bey ile ve kısa sürede kendi düğünlerinde bulmuşlardı kendilerini. Şimdi evlilikleri bir çocuk ile müjdelenmişti.
Suat bey samimi, çalışkan ve dürüst biriyidi. En çok önemsediği şey eşi İpek hanımın beğenisi ve onayını kazanmaktı. Ailesinin yaşam standartlarını yükseltmek için var gücü ile hiç yılmadan çalışırdı. Ara ara da bunu “Sizi yaşatacağım..” diyerek söze dökerdi. Eşi İpek hanım gülümser ve “Allah razı olsun” diye karşılık verirdi bu çabasına.
Suat beyi en çok İpek hanımın hasta olması üzerdi. Ne yapacağını bilemez çok telaşlanırdı. Onu iyi etmeyi görev bellerdi iyileşinceye kadar. Tıpkı bir baba gibi kollar ve kimseye muhtaç etmemeye çabalardı eşini ve şimdi oğullarını. Küçük yaşta evlenmelerinin bir neticesi idi.
İpek hanım da eşine çok kıymet verir, ona çokça danışır hatta bazen onun mantığı ve sağ duyusuna güvenir ve akıl alırdı. Ancak kimileyin eşine gönül koyar, sessizleşir, bazen de kızardı. Özür beklemeden gene affeden kendisi olurdu, kıyamazdı eşine. Ancak bazen eşinin ona kıyamadığını bilir ve bilerek öksürüverirdi.
“Nen var canım hasta mısın?”
“Hadi bir vitamin ve soğuk algınlığı al, biraz dinlen sen.”
Etrafta bazen bilerek koşturur ve eşinin hadi yoruldun otur artık demesini bekler, duymak çok hoşuna giderdi.
Suat bey ise bazen bilerek çok çalışır ve başı ağrırdı. Başı ağrıdığında eşi İpek hanım çok üzülür hemen bir şeyler yapardı. Fedakarlığının sonucunda çok yorulduğunu bilirdi çünkü.
Küçük oğulları ise mutlu bir çocuktu. Ancak bazen ağlama numarası yaparak naz eder, anne babasını başına toplardı. Böylesi durumlarda Suat bey de İpek hanım da ufaklığı güldürmek için dört dönerdi de etrafta sonra kerata katıla katıla gülerdi. Anne babasına çekmişti o da tabii.
“Ne zaman kendini neşelendirmek istesen, birlikte yaşadığın kişilerin erdemlerini düşün, örneğin birinin enerjisini, birinin ölçülülüğünü, birinin cömertliğini, başka birinin de başka bir niteliğini…”
Marcus Aurelius