Cırcır Böcekleri
Uykusuz, çapaklı gözlerle rızkımı kazanmaya çalışıyorum. Hava sıcak, baş ağrısı var alka-seltzer yok. Geceyi hatırlamaya çalışıyorum, migren gibi bir anksiyete: akademisyen kız espriyi yanlış anladı mı, hesabı kim ödedi, öbürü incindi mi? Bık bık bık bık… Hızlı ve koyu Ayvalık aksanım, Trump Tower Türkçesiyle pek iyi geçinememiş, espriler havada kalmış falan filan. Kafamın içinde bam telinden dağlık bir bölge türküsü çalınıyor: Fa diyeze hoş geldiniz.
Daha büyük bir gürültü lazım, cırcır böceğini çekip Instagram’a atacağım. Çirkin bir böcek, hiçbir vazifesi yok. Histeri hasıl olmuş yakarışına. Böceği hikayeye koyacağım diye dalların arasına girdim, dün gece tanıştığım 2 akademisyen kız köşedeki kahvaltıcıda kıkır kıkır gülerek beni izliyorlar. Onlarla iki beşlik bozardım ama müşteri bekliyor. Kırmızı halhal bileklerde, sıkıcı tipler; varsa yoksa kendi hayatlarının zorlukları, tatil dönüşü sorumlulukları, Instagram’dan ekleştik ama 7 ay boyunca kimse kimseye yazmaz sonunda da takipten çıkarız. Cırcır böceği daha samimi birisi. Kızlara kafa selamı, small talk ve müşterinin attığı konumdayım. Yorgun adam coolluğu var; asgari kelime kullanımıyla işi bitiriyorum, müşteri “Gel bi çay içelim, delikanlı” diyor. Oturduk, 30 dakika yeter gibi. Kahve ahalisi tanıdık, dönek güvercin-taklacı güvercin sohbetiyle 15 dakikamızı öldürdük. Müşteriye kaldı 15 dakika. Gece hayatı, bereket, sağlık vb. kavramları blenderdan geçirdi, iyi biri ama kafa açıyor. Hesabı ödedi, sağ olsun. Hulki Bey iki çocuk babasıymış. Tam kalkıyorduk ki Sarımsaklı Plajı’nda tanıştığı Helga ve Melissa’dan bahsetti, tulumba tatlısı gibi göbeği yokmuş o dönem. Gece hayatında boş mesaiye yer yok oğul dedi ve polyester şortunu göbek hizasına çekip kalabalığa karıştı. O ne demekti ki? Bu nasihatı telefonun not kısmına yazdım, yazıhaneme döndüm. Cırcır böceği kafamı tam 4 dilime ayıracak şekilde ötmeye başladı, YouTube’dan Blaze-Territory açıyorum; motiveyim, dün geceden derslerimi çıkardım.