Köşe Yazıları

Cumhuriyetimizin 100 Yıllık Dönüşümü; Umutları Ve Sancılarıyla…

Cumhuriyetimizin 100 yıllık sürecini 29 Ekim 2023 itibariyle tamamlıyoruz. Coşkuyla, bayraklarla, umutla karşılamaya hazırlandığımız 100.yıl aslından hak edilenden çok fazlasını içeriyor. Çünkü yüzyıllık zaman diliminde çok sancılar, değişimler ve dirençler yaşadı bu cumhuriyet..

Aslında biraz daha eskiye gitmemiz gerekiyor, mesela Aralık 1876’da açılan Osmanlı parlamentosuna, yani 1.Meşrutiyet’e.. Parlamento diyorum ancak bugün olan meclis yapısında düşünmeyelim bu süreci, ama şöyle düşünün 577 yıl boyunca mutlak monarşiyle ilerleyen bir devlet teşkilatlanması bu tarihte Dünya’da yaşanan en önemli değişimi demokrasiyi kendi içerisine alıp, içselleştirmeye çalıştı. Fakat bu içselleştirme kolay bir şekilde ilerlemedi. Demokratik anlayış Türk tarihi boyunca kendini gösterse de hanedanlık sürecinin ve buna inanan kitleleri kolay kapsamayacaktı. Bu nedenle Osmanlı hanedanın imparatorluk yapısı büyük sancılar yaşadı. Toplum çok sesliliğe alışkın değildi, tıpkı dönemin dünyası gibi..

Dönem isyan hareketliliklerinin, karmaşanın yüzyılıydı. Bu nedenle Osmanlı parlamentosu karıştı ve bu durum anayasanın padişaha verdiği yetkiyle kapatılmasına neden oldu. Bu böyle gidemezdi, sonrasında Dünya’ya kulağını kapayamayan yönetim tekrar parlamentoyu açıp demokrasiyi biraz daha güçlendirip 2.Meşrutiyet sürecini başlatacaktı. 

Yazıma buradan başladım çünkü yakın tarihimizin en somut parlamenter adımları 577 yıl önce başlayıp, 100 yıl öncesinde doruk noktalara ulaştı.

Fakat engeller bitmedi, geçmişte olduğu gibi Cumhuriyet’imizin üzerine de engeller iç, dışta gelmeye devam etti.

Henüz toplum demokrasiyi gerçek anlamda tanımamıştı ve kolay manipüle edilebiliyordu. Bu manipülasyondan tek kurtuluş eğitimdi. Bu nedenle Milli Mücadele devam ederken dahi eğitim kongresi yapılmıştı. Ancak ilerleme ve değişim için yeterli değildi.. 

Bu nedenle yakın tarihimiz büyük sancılarla doludur. Siz okurlarımızı yormadan bir bakışta dönüşümü ve direnci özetleyeceğim.

Çok partili yaşama geçmek istedik sürekli engeller, isyanlar ve parti kapatmaları yaşadık, ta ki 1946’da Demokrat Parti’yi kuracak dört isim Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’ye kadar.. Bu tarihten sonra Cumhuriyet bir dönüşümü daha gerçekleştirecek Atatürk’ün hayal ettiği çok sesli siyasi hayatı 1950 seçimleriyle beraber başlatacaktı.

Tabi ki sancılar biter mi..bitmedi..

Çok sesli demokratik yaşamı arzulayan Türk toplumu önce 27 Mayıs 1960’da ordunun yönetime el koyması, siyasi tutuklama hatta Başbakan Adnan Menderes’in idamına kadar gitti. Çok acı ki bu tarihimizde ne bir ilk ne de bir son olacaktı. Bu acı tecrübe Cumhuriyet’i derinden sarsmış, toplumun demokratik olgunluğa tam anlamıyla ulaşmadığını göstermişti.

Fakat Türk devlet yapısı, birikimi umutla demokrasiyi inşa etmeye devam etti. 

1961 Anayasası ile yeni bir dönem başladı. Hatta demokratik ilerleyiş bu anayasayla beklenenin çok ötesine gitti. 

Toplum yüksek sesle düşüncelerini ifade ederken aynı 1876’da olduğu gibi içte ve dışta bu olayları demokrasiden uzaklaştırmak isteyenler oldu. Öyle ki düşünceler yerini çatışmaya doğru çevirdi ve sonunda 1971’de askeri kanattan muhtıra gelmesine neden oldu. Muhtıra ve  uyarılar, ordunun içindeki rahatsızlık 12 Eylül 1980’de darbeyle sonuçlandı. 

Bu darbe bir farklı deyişle demokrasiye balans ayarı niteliğindeydi. 1960 demokrasisi, anayasası demokratik olgunluğumuza büyük gelmiş ve daraltılmaya gidilmişti. Ne acı ki demokratik gelişim ilerlemesi gerekirken burada büyük sekteye uğramış, 1982 Anayasasıyla bu kesinleşmişti. 

Sonrasını biliyorsunuz 1997’de postmodern darbe, 2007’de e-muhtıra ve 15 Temmuz 2016’da ordu ve cemaatin iç içe geçmesiyle belli bir grubun darbe teşebbüsü..

Bu sefer ordu topyekün bir darbede değildi. Cemaate yakın grup darbeyi gerçekleştirirken TSK’nın içerisindeki vatanseverler darbeyi engellemeye çalıştı. Bu darbe kişileri hedef alır gibi görünürken aynı zamanda rejim değişikliğini amaçlıyordu. Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurumlarımızın bombalanmasıyla görebiliriz. 

Anlayacağınız mevzu derin, uzun ve Cumhuriyet sancılı..

Bu yazıyı kaleme alırken siyasi fikirlerden ve polemiklerden uzak düşünmeye önem verdim. Çünkü birileri zaten polemik yaratıyor bizim tarihi hatırlamaya ihtiyacımız var. 

Ne olur tarihi hatırlarken ders alalım ve Cumhuriyetimizin 100.yılında tüm sancılardan arınarak demokratik yaşama inançla, fikirlere, özel yaşama saygıyla ilerleyelim.

Ne olur demokrasiyi 4-5 yılda bir önümüze gelen sandıkla sınırlandırmayalım. Sivil toplumda, sendikalarda, derneklerde, cemiyetlerde, çalıştığımız kurumlarda kısacası hayatımızın her alanında var edelim. Sorgulayalım, eleştirelim ancak kavga etmeyelim..

Bu vatan hepimizin, bu vatan Türk Cumhuriyeti olmak için çok emek verdi, çok canlar kaybetti. Bundan sonra bu topraklar demokrasi fidanlarıyla dolsun, neşelensin.

Cumhuriyetimizin 100.yılı kutlu olsun..

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu